Koray
New member
Bir Hikâyem Var Forumdaşlar, Dinler misiniz?
Selam dostlar,
Uzun zamandır içimde tuttuğum bir hikâyeyi, belki siz de kendinizden bir parça bulursunuz diye paylaşmak istedim. Hani bazen bir olay olur da, bir anda her şeyi sorgularsınız ya… “Neden bunu istedim?”, “Gerçekten buna ihtiyacım var mıydı?” diye. İşte o noktada fark ettim ki hayat sadece arzularımızdan değil, onları yönlendiren görünmez bir güçten oluşuyormuş: talep faktörü.
Talep Faktörü: Bir İstekte Saklı Denge
O gün yağmurlu bir akşamdı. Defne elinde kahvesiyle camın önünde duruyor, şehrin yansımasını sessizce izliyordu. Yan odada eşi Arda, bilgisayar başında bir projeye gömülmüştü. Arda, tipik bir mühendis gibi düşünürdü; net, çözüm odaklı ve stratejik. Onun için her şey bir problemi çözmekle başlar, bir stratejiyle biterdi.
Defne ise kalbiyle yaşardı. İnsanların duygularına, niyetlerine, aralarındaki görünmeyen bağlara inanırdı. Arda’nın “plan” dediği şeye o “hissetmek” derdi.
Bir süredir aralarındaki sohbetler azalmış, birbirlerini duymadan konuşur olmuşlardı. Arda işteyken Defne, “Keşke beni biraz anlasaydı,” diye iç geçirirdi. Arda ise akşam eve dönerken, “Neden sürekli sorun çıkarıyor ki? Her şey yolunda,” derdi.
Ama o gece her şey değişti.
Bir Kahve, Bir Gerçek
Defne, Arda’ya sessizce bir fincan kahve getirdi.
— “Biraz ara ver istersin belki,” dedi yumuşak bir sesle.
Arda gözlerini ekrandan ayırmadan cevap verdi:
— “Teşekkür ederim, ama bitirmem gereken bir rapor var. Sabah teslim.”
Defne, sessizce başını salladı. Bu sıradan bir an gibi görünse de içinde bir şey koptu. Çünkü o sadece kahve getirmemişti. Bir “istek” getirmişti aslında. Görülmek, fark edilmek, hissedilmek istiyordu.
İşte o an “talep faktörü” tam anlamıyla sahneye çıktı.
Talep faktörü, insanın iç dünyasında gizli bir mekanizmadır. Her davranışın, her isteğin arkasında yatan o görünmez itici güçtür. Bazen “sevgi” olur, bazen “kabul edilme arzusu”, bazen de “kontrol etme isteği.” Defne’nin talebi sevgiydi. Arda’nınki ise düzen.
Erkek Akıl, Kadın Kalp
Ertesi sabah, Defne kahvaltıda sessizdi. Arda yine zamanla yarışıyordu.
— “Neden konuşmuyorsun?” diye sordu sonunda Arda, farkında bile olmadan savunmada.
— “Çünkü seninle değil, planlarınla konuşuyorum,” dedi Defne.
Bu cümle Arda’nın içine işledi. O an anlamıştı ki çözmeye çalıştığı şey bir “problem” değil, bir “ihtiyaç”tı.
Kadınlar duygularıyla iletişim kurar, erkekler ise çözümle. Kadın “beni anla” der, erkek “nasıl düzeltebilirim?” diye sorar. Oysa bazen çözüm, hiçbir şey yapmadan sadece dinlemekte saklıdır.
Talep faktörü tam burada devreye girer. Kadın, duygusal bağ kurmak ister çünkü talebi “bağlantı”dır. Erkek, sonuç almak ister çünkü talebi “başarı”dır. İkisi de haklıdır ama birbirlerini anlamadıkça, talep karşılık bulmaz ve ilişki yavaşça sessizleşir.
Bir Anlama Anı
O akşam Arda eve geldiğinde Defne’yi yine cam kenarında buldu.
Ama bu kez yanına gitti. Elini omzuna koydu ve sessizce, “Bugün raporu teslim ettim, ama asıl rapor kalbindeydi galiba,” dedi.
Defne, gözleri dolarak gülümsedi. O an aralarındaki görünmez bağ yeniden dokundu. Çünkü Arda ilk kez “çözüm bulmak” yerine “anlamayı” seçmişti.
Talep faktörü değişmişti: Artık her ikisi de “birlikte olmayı” talep ediyordu.
Talebin Dönüşümü
İşte o noktada anladım ki talep faktörü sadece ilişkilerde değil, hayatın her alanında var.
Bir arkadaşımızla tartıştığımızda, bir hedefe ulaşmaya çalışırken, hatta bir foruma yazı yazarken bile.
Asıl mesele, neyi talep ettiğimizi fark etmek.
Bazen başarı istiyoruz ama aslında “takdir edilmeyi” talep ediyoruz.
Bazen sevgi istiyoruz ama “güven” arıyoruz.
Arda ile Defne’nin hikâyesi bize şunu söylüyor:
Eğer talebimizi tanırsak, karşımızdakinden beklentimiz netleşir. Ve o zaman ne savaş olur ne kırgınlık. Sadece anlaşılma ve denge.
Forumdaşlara Bir Soru
Siz hiç düşündünüz mü, gerçekten neyi talep ediyorsunuz?
Bir ilişkide, bir dostlukta, hatta kendinizden bile…
Belki bir söz, belki bir dokunuş, belki de sadece sessizliktir aradığınız.
Benim hikâyemde talep, “anlaşılma isteği”ydi.
Belki sizinki farklıdır. Ama eminim her birimizin içinde yankılanan o küçük ses, aynı soruyu fısıldıyor:
“Gerçekten ne istiyorum?”
Son Söz
Talep faktörü, insanın kalbinde yatan o ilk niyettir.
İsteklerimizin perdesini aralayan, davranışlarımızı yönlendiren bir iç pusula gibidir.
Eğer o pusulayı fark edersek, hem kendimizi hem karşımızdakini anlamaya başlarız.
Ve belki de o zaman, yağmurlu bir akşamda sessizce gelen bir kahve, sadece kahve olmaktan çıkar…
Bir “ben buradayım” mesajına dönüşür.
Siz ne dersiniz forumdaşlar?
Sizin “kahveniz” neydi bu hayatta?

Selam dostlar,
Uzun zamandır içimde tuttuğum bir hikâyeyi, belki siz de kendinizden bir parça bulursunuz diye paylaşmak istedim. Hani bazen bir olay olur da, bir anda her şeyi sorgularsınız ya… “Neden bunu istedim?”, “Gerçekten buna ihtiyacım var mıydı?” diye. İşte o noktada fark ettim ki hayat sadece arzularımızdan değil, onları yönlendiren görünmez bir güçten oluşuyormuş: talep faktörü.
Talep Faktörü: Bir İstekte Saklı Denge
O gün yağmurlu bir akşamdı. Defne elinde kahvesiyle camın önünde duruyor, şehrin yansımasını sessizce izliyordu. Yan odada eşi Arda, bilgisayar başında bir projeye gömülmüştü. Arda, tipik bir mühendis gibi düşünürdü; net, çözüm odaklı ve stratejik. Onun için her şey bir problemi çözmekle başlar, bir stratejiyle biterdi.
Defne ise kalbiyle yaşardı. İnsanların duygularına, niyetlerine, aralarındaki görünmeyen bağlara inanırdı. Arda’nın “plan” dediği şeye o “hissetmek” derdi.
Bir süredir aralarındaki sohbetler azalmış, birbirlerini duymadan konuşur olmuşlardı. Arda işteyken Defne, “Keşke beni biraz anlasaydı,” diye iç geçirirdi. Arda ise akşam eve dönerken, “Neden sürekli sorun çıkarıyor ki? Her şey yolunda,” derdi.
Ama o gece her şey değişti.
Bir Kahve, Bir Gerçek
Defne, Arda’ya sessizce bir fincan kahve getirdi.
— “Biraz ara ver istersin belki,” dedi yumuşak bir sesle.
Arda gözlerini ekrandan ayırmadan cevap verdi:
— “Teşekkür ederim, ama bitirmem gereken bir rapor var. Sabah teslim.”
Defne, sessizce başını salladı. Bu sıradan bir an gibi görünse de içinde bir şey koptu. Çünkü o sadece kahve getirmemişti. Bir “istek” getirmişti aslında. Görülmek, fark edilmek, hissedilmek istiyordu.
İşte o an “talep faktörü” tam anlamıyla sahneye çıktı.
Talep faktörü, insanın iç dünyasında gizli bir mekanizmadır. Her davranışın, her isteğin arkasında yatan o görünmez itici güçtür. Bazen “sevgi” olur, bazen “kabul edilme arzusu”, bazen de “kontrol etme isteği.” Defne’nin talebi sevgiydi. Arda’nınki ise düzen.
Erkek Akıl, Kadın Kalp
Ertesi sabah, Defne kahvaltıda sessizdi. Arda yine zamanla yarışıyordu.
— “Neden konuşmuyorsun?” diye sordu sonunda Arda, farkında bile olmadan savunmada.
— “Çünkü seninle değil, planlarınla konuşuyorum,” dedi Defne.
Bu cümle Arda’nın içine işledi. O an anlamıştı ki çözmeye çalıştığı şey bir “problem” değil, bir “ihtiyaç”tı.
Kadınlar duygularıyla iletişim kurar, erkekler ise çözümle. Kadın “beni anla” der, erkek “nasıl düzeltebilirim?” diye sorar. Oysa bazen çözüm, hiçbir şey yapmadan sadece dinlemekte saklıdır.
Talep faktörü tam burada devreye girer. Kadın, duygusal bağ kurmak ister çünkü talebi “bağlantı”dır. Erkek, sonuç almak ister çünkü talebi “başarı”dır. İkisi de haklıdır ama birbirlerini anlamadıkça, talep karşılık bulmaz ve ilişki yavaşça sessizleşir.
Bir Anlama Anı
O akşam Arda eve geldiğinde Defne’yi yine cam kenarında buldu.
Ama bu kez yanına gitti. Elini omzuna koydu ve sessizce, “Bugün raporu teslim ettim, ama asıl rapor kalbindeydi galiba,” dedi.
Defne, gözleri dolarak gülümsedi. O an aralarındaki görünmez bağ yeniden dokundu. Çünkü Arda ilk kez “çözüm bulmak” yerine “anlamayı” seçmişti.
Talep faktörü değişmişti: Artık her ikisi de “birlikte olmayı” talep ediyordu.
Talebin Dönüşümü
İşte o noktada anladım ki talep faktörü sadece ilişkilerde değil, hayatın her alanında var.
Bir arkadaşımızla tartıştığımızda, bir hedefe ulaşmaya çalışırken, hatta bir foruma yazı yazarken bile.
Asıl mesele, neyi talep ettiğimizi fark etmek.
Bazen başarı istiyoruz ama aslında “takdir edilmeyi” talep ediyoruz.
Bazen sevgi istiyoruz ama “güven” arıyoruz.
Arda ile Defne’nin hikâyesi bize şunu söylüyor:
Eğer talebimizi tanırsak, karşımızdakinden beklentimiz netleşir. Ve o zaman ne savaş olur ne kırgınlık. Sadece anlaşılma ve denge.
Forumdaşlara Bir Soru
Siz hiç düşündünüz mü, gerçekten neyi talep ediyorsunuz?
Bir ilişkide, bir dostlukta, hatta kendinizden bile…
Belki bir söz, belki bir dokunuş, belki de sadece sessizliktir aradığınız.
Benim hikâyemde talep, “anlaşılma isteği”ydi.
Belki sizinki farklıdır. Ama eminim her birimizin içinde yankılanan o küçük ses, aynı soruyu fısıldıyor:
“Gerçekten ne istiyorum?”
Son Söz
Talep faktörü, insanın kalbinde yatan o ilk niyettir.
İsteklerimizin perdesini aralayan, davranışlarımızı yönlendiren bir iç pusula gibidir.
Eğer o pusulayı fark edersek, hem kendimizi hem karşımızdakini anlamaya başlarız.
Ve belki de o zaman, yağmurlu bir akşamda sessizce gelen bir kahve, sadece kahve olmaktan çıkar…
Bir “ben buradayım” mesajına dönüşür.
Siz ne dersiniz forumdaşlar?
Sizin “kahveniz” neydi bu hayatta?

